Türkiye'de en çok kız mı erkek mi ?

Ilayda

New member
Türkiye'de En Çok Kız Mı, Erkek Mi? Tarihsel ve Toplumsal Bir Bakış Açısı

"Bugün bir soru soracağım size, ama bunu düşündüğünüzde bambaşka bir yere geleceğiz, hazır mısınız?"

Bu cümleyi yazarken, zihnimde bir anı canlanıyor. Geçtiğimiz yaz, bir arkadaşımın evinde geçirdiğimiz keyifli akşamda, derin bir sohbetin ortasında, hiç beklemediğim bir şekilde bana şu soruyu sormuştu: “Türkiye’de daha çok kız mı var, erkek mi?”

Başlangıçta basit bir soru gibi görünse de, bu soru beni düşündürdü. Sonra fark ettim ki, bu soru sadece bir sayısal farktan öte, toplumsal yapıyı, tarihsel algıları ve her birimizin hayatta nasıl bir yol izlediğini anlamamıza yardımcı olabilir. Peki, gerçekten kim daha fazla, kız mı, erkek mi?

Bir Tahlil: Erkekler ve Çözüm Odaklılık, Kadınlar ve Empati

Öncelikle, soruyu sormamıza neden olan toplumsal yapıların farkına varmamız lazım. Gelin, bu soruyu gerçek bir hikaye üzerinden ele alalım.

Bir zamanlar, uzak bir köyde, Hüseyin ve Zeynep adında iki kardeş yaşarmış. Hüseyin, her zaman sorunlara çözüm arayan, stratejik düşünen bir çocukmuş. Zeynep ise duygusal zekası yüksek, çevresindekilere karşı her zaman empatik ve yardımsever bir kişilik sergilerdi. Bir gün, köylerine büyük bir sel felaketi gelmişti. Hüseyin, nehir taşarken bir an önce köyün dışına nasıl çıkacaklarını planlamaya başlamıştı. O sırada Zeynep, felaketten etkilenen yaşlı bir kadının yanında durup ona moral veriyor, kaybolan çocukları bulmaya çalışıyordu.

Hüseyin’in stratejik yaklaşımı, köyü selden kurtarmak için önemli bir adım olsa da, Zeynep’in empatik tutumu, kaybolanları bulmak ve felaketten etkilenen insanlara moral vermek açısından köydeki herkesin iyileşmesine katkı sağlamıştı. Bu durum, erkeklerin genelde “problem çözme” yaklaşımını, kadınların ise “ilişkisel” ve “insana değer verme” biçimindeki bakış açılarını yansıtır.

Toplumlar, geçmişten günümüze, erkekleri çözüm odaklı ve lider konumda görmeye eğilimli olmuştur. Kadınlar ise, çoğu zaman ilişki kurma, empati ve anlayış gösterme gibi rollerle tanımlanır. Ancak burada bir denge var. Ne erkeklerin stratejik yönü tek başına yeterli olur, ne de kadınların empati gücü... Her iki bakış açısı da toplumu dengede tutan unsurlardır.

Tarihsel Perspektiften Bir Değerlendirme: Erkek ve Kadın Sayıları Arasındaki Farkın Kökleri

Türkiye’de kadın ve erkek nüfusu arasında belirgin bir fark bulunmamaktadır. Ancak toplumsal olarak erkeklerin ve kadınların sosyal statüleri, tarihte önemli değişimler göstermiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, erkeklerin iş gücündeki hakimiyetinin yanı sıra kadınların da daha çok ev içi rollerle sınırlı kalmaları, bu istatistiklere yansımıştır. Ancak son yıllarda, özellikle eğitim ve iş gücüne katılım konusunda kadınların artan rolüyle birlikte, erkek ve kadın sayıları arasındaki fark giderek daralmaktadır. Bu dönüşüm, toplumların daha eşitlikçi bir yapıya kavuşma yolunda attıkları önemli adımların bir yansımasıdır.

Dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de kadınların ve erkeklerin toplumsal hayatta farklı roller üstlendiği ve bu rollerin tarihsel süreçte nasıl evrildiğini gözlemlemek, bu soruyu daha net anlamamıza yardımcı olacaktır. Kadınların “daha az” olduğu düşüncesi, aslında toplumların erkek egemen yapılarıyla alakalı bir algıdır.

Kadın ve Erkek Nüfusunun Dengeye Yönelmesi: Toplumsal Yansıması

Günümüzde kadın ve erkek nüfusunun birbirine yakın olduğunu söylemek mümkün. Birçok faktör, kadınların eğitim ve iş gücüne katılımını artırmış, bu da sosyal yapıyı dengelemiştir. Bununla birlikte, hala erkeklerin toplumda ön planda olduğu birçok alan bulunuyor. Nüfusun cinsiyet dağılımı eşit olsa da, bu eşitlik, sadece sayıların birbirine yakın olmasından ibaret değildir. Kadınlar hala pek çok alanda mücadele etmekte, eşitlik konusunda önemli adımlar atılmaya çalışılmaktadır. Yani, sayısal eşitlik sağlansa bile, toplumsal eşitlik çok daha fazla zaman alacak bir süreçtir.

Toplumsal değişim her zaman sayılardan çok, davranışlardan, rollerden ve fırsat eşitliğinden bağımsız değildir. Örneğin, son yıllarda “kadın cinayetleri” gibi trajik olaylar, kadına yönelik şiddetle mücadelede atılacak adımların önemini daha da artırmıştır. Tüm bunlar, toplumsal yapının kadın ve erkek arasında dengeyi kurmada ne denli önemli olduğunu gösteriyor.

Sonuç ve Okuyucuya Sorular: Toplumun Geleceği Nerede?

Hikayenin başından bu yana vurguladığımız gibi, kadın ve erkek sayısının eşitliğinden çok daha fazla şey var. Bu eşitlik sadece sayılarla ölçülemez. Toplumumuzda toplumsal cinsiyet rollerinin, tarihsel süreçlere göre şekillenmiş yapılarının nasıl evrileceğini görmek, geleceğin şekillenişi hakkında bize pek çok şey anlatıyor.

Peki sizce, sayılar sadece başlangıçtır? Toplumun gerçek dengesi, kadınların ve erkeklerin birbirine daha yakın olduğu bir dünyada, bu cinsiyet rollerinin nasıl değişeceği ile ilgili ne düşünüyor ve bu dönüşümün toplumsal yapımız üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yorumlarınızı bekliyorum...